kilavuzyolu
  Rivayet Ne Demek
 

festeiz billahi mineş şeytanir racim. Bismillahirrahmanirrahim.

Kovulmuş Şeytan'ın şerrinden Allah'a sığının.

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adı ile.


(ÂLİ IMRÂN suresi 78. ayet)

Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. 
 



Dilbilgisi Bakımından Rivayet

 

Alıntı:

http://edebiyatforum.com/index.php/component/jootags/rivayet%20birle%C5%9Fik%20zaman%C4%B1.html

 

Birden çok kip-zaman ekiyle çekimlenerek iki kip-zaman anlamı kazanmış fiillere birleşik zamanlı fiiller denir.

Fiil kök ya da gövdesi + Basit zaman (haber / dilek kipi) + ekeylem +  kişi eki = Birleşik zamanlı eylem

Fiilin birleşik çekimi: Haber ya da dilek kiplerinden biriyle çekimlenmiş fiile ek eylem getirilmesiyle sağlanır. Böylece fiilin kipine yeni bir boyut kazandırılmış olur.

Karşı koysaydım eğer, işim bitmişti.

Ekeylemler ayrı da yazılabilir: koysa idim, bitmiş idi.

Hikâye Birleşik Zaman (Öyküleme Birleşik Zaman)

Ekeylemin bilinen geçmiş zaman eki ile yapılır, (idi, -di, -di, -du, -dü, -ti, -ti...) Basit çekimli fiile, bilinen geçmiş zaman anlamı ekler.

* Kuyunun başında toplanmıştık. (-miş'li geçmiş zamanın hikâyesi.)

* Gerede pazarından aldıydı. (-di'li geçmiş zamanın hikâyesi)

* Duvardan su sızıyordu. (Şimdiki zamanın hikâyesi)

* O da gelecekti. (Gelecek zamanın hikâyesi)

* O erik erken kızarırdı. (Geniş zamanın hikâyesi)

* Biraz zaman tanımalıydın (Gereklilik kipinin hikâyesi)

* Olanları bir görseydiniz... (Dilek - şartın hikâyesi)

* Vaktinde geleydiniz. (İstek kipinin hikâyesi)

Emir kipinin hikâye çekimi yoktur.

Rivayet (Söylenti) Birleşik Zaman

Basit çekimli bir fiile "-miş"(imiş) ekeylemi getirilerek yapılır. Fiile kesin olmama, başkasından duyulma gibi anlamlar yükler:

* Ona güvenmeliymişiz. (Gerekliliğin rivayeti)

* Şiiri güya o yazmışmış. ("-miş'li" geçmişin rivayeti) (İnanılmama durumunu güçlendiriyor.)

* Bu sokakta oturuyormuş. (Şimdiki zamanın rivayeti)

* Duydum, az daha maçı kaybedecekmişsiniz. (Gelecek zamanın rivayeti)

* Zaman zaman onu görürmüşsünüz. (Geniş zamanın rivayeti)

* İki dakika erken gelseymişiz. (Dilek-şartın rivayeti)

* Biraz daha açık renk olaymış... (istek kipinin rivayeti)

Emir kipinin ve kesin (di'li geçmiş / bilinen geçmiş) geçmişin rivayeti yoktur.

Koşul (Şart) Birleşik Zamanı

Basit çekimli bir fiile ekeylemin şart biçiminin (-se, ise) getirilmesiyle yapılır:

Haber verirseniz geliriz. (Geniş zamanın şartı)

Bana masal okuduysan... (Bilinen geçmişin şartı)

Teminatı yatırmışsanız ihaleye girersiniz. ("-miş"li geçmişin şartı)

O söylüyorsa doğrudur. (Şimdiki zamanın şartı)

Alacaksanız gecikmeyin. (Gelecek zamanın şartı)

Dilek kiplerinin şart birleşik çekimi kullanılmaz. Şartın şartı ve "emir"in şartı mantık­sızdır. İstek ve gerekliliğin çekimi mümkün gibidir; ancak bunlarla cümle kurulma­sı zordur:

Geleyseniz: (istek kipinin şartı)

Almalıysanız: (gerekliliğin şartı)

Yukarıdaki iki fiili cümlede kullanmaya çalışınız; anlamlı ve mantıklı bir söz dizisi oluşturmanın zorluğunu göreceksiniz.

Not: Birleşik kip çekimini sağlayan ikinci ek, aslında ekeylemdir, ayrı da yazılabilir: gelmiş idi, gelmiş iise, geliyor idi...

 

Edebi Türler  Bakımından Rivayet

 

Alıntı:

http://www.turkedebiyati.org/yazi_turleri/hikayenin-ozellikleri.html

Hikâye", Türk kültür tarihinde en azından bin yıllık geçmişe sahip köklü ve yaygın bir kelime. Asırlardan beri, giderek zenginleşen bir mânâ çemberi içinde, dilimizde hem kelime hem de kavram olarak kullanılmış ve kullanılmakta. Arap dilinin "hakave" kökünden türeyen kelimenin Türkçe'ye İslâmiyet sonrası dönemde girdiğini tahmin etmek zor değil. İtiraf edelim ki, onun koltuğuna oturtulmak istenen "öykü"nün, zihnimiz, dilimiz, kulağımız ve gönlümüzde aynı derinlik, zenginlik, berraklık ve sıcaklığa sahip olduğunu söylemek, iki yüzlülük olacak.

"Hikâye" kelimesinin mânâsı hakkında sözlük yazarları şu açıklamalarda bulunuyorlar:

"Bir söz ve haberi nakl ve rivayet eylemek, bir nesneye benzetmek, bir kimseyi fiilen yahut kavlen taklit eylemek, bir kimseden bir kelam nakleylemek, düğümü çözüp muhkem eylemek." (Âsım, Kâmûs Tercümesi)

"Nakletme, bir vak'a ve sergüzeşti sırasıyla anlatma, rivayet; hakikî veya uydurma ve ekseriya hisse kapmağa mahsus sergüzeşt ve vukuât; kıssa, mesel, roman." (Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî)

"Nakletme, anlatma; bazı vukuâtın heyet-i mecmuası; fıkra, roman." (Muallim Nâci, Lügat-i Nâci)

"Bir hâdisenin sûret-i vukuunu etrafıyla anlatmak ve söylemek, nakl ve rivâyet etmek; bir hâdise hakkında söylenen sözler, nakl, rivayet; hakikî veya hayalî bir vak'aya dair söylenen gülünç veya şâyân-ı itibar sözler; kıssa, masal, roman." (Hüseyin Kâzım Kadri, Türk Lügati)

"Nakl, beyân-ı rivayet. Sergüzeştîn-i hikâye. Hikâye-i macera. Hikâye-i hâl, masal. Roman ki sahih veya gayr-i sahih bir vak'ayı şâmil makale, kitap." (Ebüzziya Tevfik, Lügat-i Ebüzziya)

"Anlatma, roman, masal, olmuş bir hâdise" (Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat)

"Az çok ayrıntıları verilerek anlatılan olay; baştan geçen bir olayı anlatma; belli bir zaman ve yerde az sayıda kişinin başından geçen, gerçeğe uygun birtakım olaylar anlatan ya da birkaç kişinin karakteri çizilen roman türünden kısa yapıt, öykü; aslı olmayan söz." (TDK, Türkçe Sözlük)

 "Olmuş veya olması mümkün olayları yazılı veya sözlü olarak anlatma; bu şekilde anlatılan olay, mesel, kıssa; anlatma, nakletme; olmuş veya olması mümkün olayların anlatılması esasına dayanan edebî tür; boş, gereksiz laf, uydurma." (D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük)

Lügatlerdeki açıklamalara dikkat ettiğimizde, "hikâye"nin kelime anlamı kadar kavram anlamı üzerinde de durulduğu ve yer yer bir edebî tür çerçevesi içinde tarif edilmeye çalışıldığını görürüz. Ancak tarif edilmeye çalışılan türün, günümüz okuyucusunun zihnindeki hikâye ile örtüştüğünü söylemek zor. Zira kelime veya kavramın açıklaması/tarifinde birden çok edebî tür/formun ismi zikredilmekte ve bunlar onunla müteradif olarak görülmektedir. O zaman, hikâye üzerinde konuşulurken dikkatlerden uzak tutulmaması gereken önemli bir husus; kelimenin kültür tarihimizde; "tarih, destan, kıssa, masal, mesel, menkıbe, rivayet, lâtife, fıkra, hurafe, roman, öykü, anlatı, benzetme" mânâlarında da kullanılmış olmasıdır. Söz konusu kullanımlardan "destan", "kıssa", "masal", "menkıbe", "lâtife", "fıkra", "öykü" ve "roman"nın bugün ayrı birer tür; "tarih"in ise sosyal bilim dalı olarak kabul edildiği herkesin malumudur.

İnsanoğlunun "dil"i veya "söz"ü kullanım tarzlarının başında, "tahkiye" veya "tahkiyeli ifade"nin yer aldığı gerçeği gelir. Bizim için daha da önemli olan ip ucu ise, -kültürümüzdeki genel ve geniş mânâsıyla- hikâyenin, edebiyat sanatının iki ana "form"undan birisini karşılamış olmasıdır. Kavram, böyle bir değeri, hem sahip olduğu tarih hem de edebiyat sanatı içindeki yeri ve öneminden elde etmektedir. Zira hikâye, -adı farklı da olsa- gerek Türk edebiyatı, gerekse diğer milletlerin edebiyat tarihlerinde köklü bir geçmiş ve geniş bir alana sahiptir. Söz konusu tarih, "mit" veya "destan"lara kadar götürülebilecek; kapsam alanı ise, bütün milletlerin edebiyatlarının en az yüzde ellisini teşkil edebilecektir. O zaman, insanın söz sanatlarını keşfetmesinden bugüne, duygu, düşünce, hayal, intiba ve yaşadıklarının estetik ifadesinde, büyük ölçüde hikâye formunu tercih ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabiî ki bu tercih, sanatkâr açısından olduğu kadar okuyucu/dinleyici açısından da geçerlidir. İnsanoğlu, tarihin her devrinde ve dünya coğrafyasının her meskûn mahallinde hikâye anlatmış, dinlemiş veya okumuştur. Kaynağı ilâhî olan kitaplarda bile, mesajın sık sık hikâye formuna yüklenilerek takdim edilmiş olduğunu hatırlatmaya bilmem lüzum var mı?

 HALK HİKAYELERİ

PROF.DR. SEVİN ARSLAN
İslamiyet’ten önce Türkler, mektup, mesaj, atasözü, tarihi olaylar ve hikaye için ‘sav’, ötkünç, ötükünç ve ötük gibi terimleri kullanmaktaydılar. Ele geçen ilk mensur telif ve tercüme Türk hikayeleri Uygurlar dönemine ait Budist kaynaklı metinlerdir.
Uygurlar döneminden kalma dinî, ahlaki muhtevalı başlıca hikâye metinleri şunlardır: Prens Kalyanamkara ve Papamkara, Çaştani Bey, Maitrisimit, Şehzade ile Aç Pars, Dantipali Bey.
İslami dönem Türk edebiyatında genel olarak nesir, daha özelde ise mensur hikaye yazmak küçümsenmesine rağmen yine de bu türde bir hayli eser verilmiştir. Tarih, masal, efsane, destan, latife, menkıbe, kıssa gibi türler genellikle ‘hikaye’ terimiyle adlandırılmıştır.
Hikâye, şiir gibi üslûbu, tekniği ve diğer özellikleri üzerinde özenle durulmuş bir tür olmayıp, dinleyenlere ve okuyanlara öğüt vermek, ahlâkî bir ilke ve değer telkin etmek, anlatılan olayla ders, hikmet ve hisse aktarmak gibi amaçlar gözetilen bir araç konumundadır.
Edebiyatımızda Hikaye Terimi
 1.Klasik Hikayeler: Divân edebiyatı nazım şekillerinden mesnevi tarzı ile yazılmış ve bir vakaya dayalı olan eserler. 
2. Modern Hikayeler: Kişileri, olayları, zaman ve mekanı belli olan tahkiyevî eserler.
3. Halk Hikayeleri: En önemli özelliği nazım-nesir karışık olması ve bazılarının ilk söyleyeninin (musannif) belli olmasıdır.

Halk Hikayelerin Tanımı
Şükrü Elçin; Arap dilinde başlangıçta “kıssa” ve “rivayet” olarak düşünülen, sonraları “eğlendirmek maksadı ile “taklid” manasında kullanılan “hikâye” deyimi, gerçek veya hayali bir takım olayların, maceraların hususi bir üslupla, sözle nakil ve tekrarı demektir.
Türk halk hikayeleri, zaman seyri ve coğrafya-mekan içinde “efsane, masal, menkıbe, destan vb.” mahsüllerle beslenerek, dini, içtimai hadiselerin potasında iç bünyelerindeki bağlarını muhafaza ederek milletimizin roman ihtiyacını karşılayan eserlerdir. 
 
 


 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol